24 Haziran 2022 Cuma

ters yüz

Gök doldu, bıraktı gözyaşlarını yeryüzüne.

Hayata dimdik duran suretim,

Düştü küçücük bir su birikintisine.

Olan oldu bir kere,

Şimdi aşkolsun kaldırabilene.

17 Haziran 2022 Cuma

araf

Bazen gündüzle gece arasında sıkışıp kalırsın; ne bakir bir başlangıç, ne de görkemli bir son görünür ufukta...

13 Haziran 2022 Pazartesi

yük

Bir kova olsam, binlerce kez dolar taşarım,

Bir defter olsam,yapraklarım yetmez yazmaya.

Bir ev olsam, kucak kucağa yatar sakinlerim,

Bir gök olsam, sonu gelmez yağmurlarımın,

Bir rüzgar olsam, kasırga olur sonum,

Bir yol olsam, ömür yetmez bitirmeye.

Bir gündüz olsam, kör olursunuz.

Bir gece olsam, kendinizi bile arar durursunuz.

Hele yüreğimi döksem, içiniz şişer a dostlar.

Yangınıma yetmez sularınız.

Öyle bir yük ki bu,

Sadece benim sırtımda gider.

.

26 Mayıs 2022 Perşembe

küçük balık

Yüzdü her gece kıyıya Küçük Balık.

Yüzdüğü her gece,

Çizilmiş bir çentikti sonsuzluğuna.

Bir sabah ansızın,

Çekildi deniz.

Kavurdu güneş,

Üşüttü rüzgar.

En nihayetinde,

Yitti Küçük Balık.

Sessizce uçup gitti meleklerin yanına.

O gece Küçük Balık, 

Boyundan büyük bir hüzün bıraktı ardında kalanlara.


/ hiç tanımadığım yavruma...

13 Mayıs 2022 Cuma

ekin

Biz çok ektik vefasız topraklara,

Lakin hiç biçemedik, yetindik olanla.

Hak bilir dedik, isyan etmedik,

Girsin dedik uçan kuşun kursağına.

28 Nisan 2022 Perşembe

rota

Hiç beklemediğin o anda,
Değişiverir güzergahın.
Yeni rota oluşturulur.
Yüz
Metre
Sonra
Sola dönecekken,
Elli
Metre
Sonra
Döner kavşaktan üçüncü çıkışa götürür hayat seni.

29 Mart 2022 Salı

* bahar

Bahar, heybesinde müjdelerle gelen yolcusudur zemheri garında bekleyenlerin...

27 Mart 2022 Pazar

* dosdoğru

Dişlerini sıkmaktan tek dişin kaldıysa ağzında,
Düşünmekten tek telin kaldıysa başında,
Tek atımlık takat kaldıysa canda,
Tek sıkımlık mermin kaldıysa kovanda,
Son söze gelmemiştir sıra daha.
Sav sıranı gelince sana;
Ucunda ölüm olsa da.

11 Mart 2022 Cuma

* bahar

Artık gelsin bahar,
Yeniden uyansın yeryüzü.
Taptaze sürgünleriyle,
Gencecik bir hayat yeşersin usul usul,
Bu yorgun toprağın üzerinde...

3 Mart 2022 Perşembe

* oğul

Hayat, zor bir yolculuk oğul,
Her günü usulca uçup giden bir yaprak,
Bazen kaygan inişleri,
Bazen düzlük gibi duran yokuşlarıyla,
Sonunu bilmediğimiz,
Bilmeye cesaret edemediğimiz,
Dur durak bilmeden seyreylediğimiz,
Upuzun bir sefer...

Sense bu yolculuğun dinlemeye doyamadığım en güzel şarkısı;
Hep en başa sardığım,
hiç bitmese dediğim.
Ömrüm boyunca sıkılmadan dinleyeceğim,
Dilimden düşmeyecek ezgisi...

26 Şubat 2022 Cumartesi

* hayat arkadaşı

Açıldık uçsuz bucaksız sulara, yelkenler fora,
Nerde o cüret, hayalini kurduğumuz rüya?
Ufuk taze baharı müjdelerken oysa,
Sen göremedin, yüzeyim dedin kıyıya.

Gel pes etme, dön, gel yanıma,
Sabretmeden ne bahşetmiş ki Mevlâ?
Yolumuz yol, yeter ki güven bana.
Gir kanadıma, bari yoldaş ol bana.

20 Şubat 2022 Pazar

* yanılgı

Unutma :
Güneş yanıltır da.
Sıcaklığına kanıp saçılma,
Kaybolduğuna kanıp saklanma.
Sen boşver, bakma sağına soluna,
Derlen, toplan yürü yolunda.

4 Şubat 2022 Cuma

* asi kedi ve süslü kedi

Ben sokağın asî kedisi,
Sen konağın süslü perisi.

Ben koşarken bir lokma ekmeğin peşinden,
Senin eksilmez sütün önünden.

Gecem ayaz gündüz olana dek,
Senin karnın tok sırtın pek.
Bilirim beni düşünmezsin lâkin,
Söyle neden seni düşünürüm ki tek?

Sokağından camına bakar dururum,
Söyle, sensiz ben ne olurum?
Bir gün göz bebeğin değer diye,
Her gün ümitle yoğrulurum...

2 Şubat 2022 Çarşamba

* düşünceli

Kendime soruyorum,

Neden bu kadar ağır hayat,
Ve neden üstüme üstüme geliyor her şey?
Bu kadarı biraz ağır değil mı bana?

Belki de düşmem gerek yüklerimle beraber ;
ve savrulurken izlemem onları.

Ardından kalkıp devam etmeliyim,
Olanca hızımla kaçmalıyım olay yerinden.
Kalbim yerinden çıkarcasına koşup,
Nefes nefese kalmalı,
Bir ağaca yaslanıp,
Nefes aldığıma dahi şükretmeliyim.

31 Ocak 2022 Pazartesi

* cambaz

Elinde sopa, hayat denen bu denge yürüyüşünde; kimi zaman aydınlığa kimi zaman karanlığa yatar bedenin de, yolunda asla dümdüz ilerlemeyi beceremezsin.

16 Ocak 2022 Pazar

* perde

Ötede :
Gündelik telâşın hâkimiyetinde,
Sıradan.
Kaygısız.
Ne bir eksik, ne de fazla.
Yarını düşünülmeyen,
Dünü geride kalan,
Bugüne sığdırılan bir sindirilmişlik ve kabullenilmişlik ile dönen,
Kendi yağında kavrulan dünya.

Beride :
Uçsuz bucaksız bir çölün üzerinde
Adeta tek tek batmakta ve yeryüzünü kanatmakta olan
dikenli kupkuru ağaçlarıyla;
Masum yağmur zerreciklerini
Göğe yükselen dev yangınlarıyla
daha yere düşmeden söndüren,
Yunup yıkanamayan,
Gün geçtikçe genişleyen,
bir cehennem.

Ve bir perde arada.
Beriden birileri gıpta ile seyrediyor ötedekileri...
Sonsuz çentikler atılıyor duvarlarına...

13 Aralık 2021 Pazartesi

* yol arkadaşı

Yol arkadaşını iyi seç.
Yoksa ne o yol yola benzer,
ne de o yolculuk yolculuğa.

1 Aralık 2021 Çarşamba

25 Kasım 2021 Perşembe

* yansımalar

Suya yansır gecenin sureti,
Kimi zaman durgun, ıssız.
Kimi zaman hırçın, söz dinlemez.
Güneş terk eylediğinde gökyüzünü,
Dikilir suyun başında,
Alır eline kalemi,
Başlar yazmaya ışıklarını yakıp.
Her gün ayrı bir müsvedde.

12 Kasım 2021 Cuma

* küçük Adam

Kimbilir belki göremeyeceğim,
İlk mezuniyetini,
İlk hizmetini vatana,
İlk işini,
Kazandığın ilk parayı,
İlk kalbinin çarptığını.
İlk canı senden bir parça olan.
Belki şahit olamayacağım,
Şayet olamazsam asla unutma,
Güzel günlerin olacak Küçük Adam.
Her günün aydınlık, taptaze,
Tertemiz bir yaprak olacak.
Benden belki de tek miras,
Bu defter kalacak sana.

7 Kasım 2021 Pazar

* çocuk parkları

Çocuk Parkları... Artık sessiz, ıssız. Yüzü gülen çocuklardan çok, yüzü "güldürülen" oyuncaklara ev sahipliği yapan... Unutulmuş, önemini yitirmiş.


Çocuk Parkları...Bir çocuk görseniz bir yerde anne veya babası erkete. Sokağından kaçıp öbek halinde oyunlar oynayanlar yok artık.

Çocuk Parkları... Peyzaj unsuru olmaktan öte gidemeyen, süslü süslü bir kenarda atıl duran; dantel örtüleri içinde bir misafir odası gibi...

Koşup düşenler yok, kovalamaca oynayan yok, saklambaç yok, yakan top yok, körebe yok...Üstü başı çamur içinde olan, dizini kanatmış yok. Elinde reçelli ekmekle gezen yok..

Geniş parlak ekranlarına hapsolmuş sanal dünyalarında büyümeye çalışan şanssız çocuklar var.

Çocuk Parkları, öksüz kalıyor çocuklar olmadan...

25 Ocak 2021 Pazartesi

hançer

göğsümde keskin bir hançer saplı, 
dur, çevirme, deşme artık yaramı. 
zira yoruldum iyileşmekten, yine devrilmekten, 
kalmadı mecâl bende, beklerim gayri azâdı. 

kırk yıl geçse her birinin üzerinden, 
aynı şerit yine geçer gözümden, 
çevirsem başımı, dönsem en öncesinden, 
ne çare, kurtulamam gayri ellerinden.. 

ne atacak taşım, ne verecek gülüm kaldı,
tek vereydin ellerini, ne zorun vardı, 
kabahat yine mi bende, ben mi sıktım canını, 
dur, Allah aşkına, gayri son nefesim kaldı...

6 Nisan 2011 Çarşamba

yük

yüklediğin anlam kadar fedakar,
yüklenildiğin kadar anlamlısındır.
yükleyen kadar hatırlanırsın,
ve taşıdığın yük kadar da güçlüsündür..

7 Şubat 2011 Pazartesi

yalnız

07 Ekim 2010, Perşembe
saat: 22:12


" zaman zaman hepimiz yalnız olduğumuzu sanırız.ancak gerçek yalnızlık paylaşamamaktır oğlum, paylaştığına göre yalnız değilsin demektir"

demiştin baba bana,30.09.2010'da..

acaba gerçekten de senin dediğin gibi midir yalnızlık; benim yalnızlığım?..

17 Ekim 2010 Pazar

* deniz

denizin dalgaları kabardığında, hıncını aldığı tek yer kumsaldır boylu boyunca.. durulduğunda; delicesine yalnızlık, delicesine kırgınlık, delicesine özlem kalır delicesine sessizlikte..

27 Eylül 2010 Pazartesi

* "son"bahar

Bu sonbaharım, sizin bildiğiniz o meşhur "hüzünlü sonbaharlardan" değil. ne kalbim kışa hazırlanıyor, ne de soluyor yapraklarım; zira gönlüm kış uykusundan uyandı benim. içimde açan o rengarenk çiçeklerimi de bir görseniz hele, kıskanırsınız beni. mevsim içinde mevsimi yaşıyorum tek kelimeyle. yağmur yağdığında sizin kasvetli bulutlarınız kaplarken gökyüzünüzü, gökkuşağı düşüyor benim üzerime. işte o an bir dilek tutup başlıyorum yürümeye. gökkuşağının sonundaki o büyülü hazineye erişiveriyorum. elimle koymuş gibi.. dedim size bu sonbaharım o sizin bildiğiniz sonbaharlardan değil diye. rüya gibi, peri masalı gibi.. düş'üm gibi..

3 Mart 2010 Çarşamba

hayal kır(ıkl)ığı

Düş'üm girdiğinde penceremden,
içeriyi tatlı bir uyku kokusu sarar.
Sabah olur,bildiğim ama sahip olamadığım o beden karşıma gelir,
kıvrılırım yamacına.
o an 'Gün' doğar benim için.
daldığım ansa,
Düş'ümde Gece olur.
ve 'Gün' biter,gün doğar.
O çıkar karşıma..
yüzünü döner,
elimi tutup sarar,
ama nazik değildir dokunuşları..
ve o günde 'Düş' biter,
geriye bir avuç kırık 'düş' kalır..

12 Kasım 2008 Çarşamba

yarım

yüzüme dokunduğun o anlar hiç silinmedi aklımdan..
o günkü kadar sıcak ellerim, avucumda tırnak izlerim..

14 Haziran 2008 Cumartesi

* kendinden kaçmak

insan; mutsuz, huzursuz hissettiğinde neden kaçmak ister bulunduğu yerden? hem en uzak yer bile yakın değil midir kendindeyken?

18 Kasım 2007 Pazar

gece

yum gözlerini. yum ki, bir perde kapanırken karanlığa, diğeri açılsın uyku kokusuyla rüyama.

19 Eylül 2007 Çarşamba

* rahmet (dayım'a)

yılgın bir kar tanesi gibi salına salına düştüğün bu çatlamış topraklarda; nice kardelenler, ardından nice gelincikler açacak. rüzgarlar yalarken uzun saçlarını, bereket bulutları serpilecek gökyüzüne. ve günün birinde, uçsuz bucaksız bir yeşillikte salınacaksın genç bir fidan gibi; bense ellerinden su içeceğim kana kana.

med-cezir

yumuk deniz gözleri vardı
gök tenli yüzünde.
martılar koşardı kumsallara,
karaya vurdukça dalgaları.

"med-cezirimsin."

12 Eylül 2007 Çarşamba

* yolcu

gözümde çapaklar. kör sabahın ilk sızışı tepelerden. gece açık bıraktığım penceremden dökülüp ayaklarıma çöreklenen sabah serinliği. en tatlı uyku. ertelenen alarm. ertelenmeyen uyku. yelkovanın aceleciliği. doğrulurken bulamadığın terlikler. devirdiğin şişeler. cep telefonu kapağı. fındık fıstık yastık kılıfında. uyku kokusu. biriken gazlar. sabah ereksiyonu. kabarmış saçlar. duş. jöle. diş macunu. kulak çöpü. altmış derece açıyla incelenen cüzdan bölmeleri. cam kenarı otobüs bileti, 46 numara. ıssız sokaklar. ışıklı durak. bozulmayı bekleyen banknotlar. geçmek bilmeyen dolmuşlar. sarısı yanıp sönen kontrolsüz trafik ışıkları. sıkıntıdan patlamış kepenkler. yabancı plakalar, üst bagajda balyalar. ilk vasıta. belki son vasıta. bozulan ilk elli ytl. demir paraların şıkırtısı. her kasiste küfredilen şöför. ezilmiş sigara paketi. boş duraklar. henüz bitmemiş caz müzik yayını. trt 3. bozuk cam mandalı. çam kokusu. vaha. poğaça dükkanı. asitli mide. saatte yirmi kilometre seyir hızı. yaklaşan otogar. ışıkları geçince. sırtlanan valiz. nereye gidiyorsun abi. her yere uşağım. homurtu. sırıntı. bir paket winston. biraz daha bozuk para. bir zeytinli poğaça. biraz daha bozuk para. tokai çakmak. ateşin var mı abi. olmaz mı. harem ne tarafa. bu tarafa abi. servis var mı ortaköy'e. var abi. eyvallah. aşağıda yolcu kalmasın.
kalmasın üstad, kalmasın, daha yapacaklarımız var.

11 Eylül 2007 Salı

* ümit

ümit, buz taneleri gibi kaygan ve dayanıksız olabilir; bunalımlı dönemlerin bunaltılı iklimine. oysa ümit, şekle şemale bürünmek üzere, duru bir su birikintisi gibi serinliği bekleyen mert bir savaşçıdır, yok olmanın karşısında.

* vakitsiz

vakitsiz öten iki horozduk, günün fitilini yakarken farklı yerlerde. fırlatılan onca taşın açtığı onca yaraya rağmen; bir sabah tan ağardığında yarım yamalak bedenlerimizden çıkan çatlak sesimizi rüzgara katıştırıp güneşe komik bir merhaba diyebilmek ve bugünlere gelebilmek uğruna, nelere boyun eğmişiz..

5 Eylül 2007 Çarşamba

* sıfır

bir 'sıfır'ım ben. yeri gelir; yutarım önüme gelenleri tek lokmada. ardıma geleni korur, büyütürüm önüme geçenleri. kudretli görünsem bile, öyle yarımım ki bildim bileli...

3 Eylül 2007 Pazartesi

* denklem

denge kurmak adına eşitlikler kurup, yanyana ekledikçe yeni yeni denklemleri bir eşittirle, elimde olmadan sadeleşiyor ve götürüyor birbirini değişkenlerim. oysa sadeleştikçe, içinden çıkılamaz hale geliyor her şey.

15 Temmuz 2007 Pazar

* götür

Kekik kokan Ege dağlarından birinin, denizi ilk gören virajında; sağa çekip, denizin nemini ciğerlerime bir tutam tütünümle doldurup rüzgara bırakmak isterdim şimdi. Belki dumanı sana kadar gelirdi.

11 Temmuz 2007 Çarşamba

limit aşk sıfır'a giderken

karmakarışık sayılar kümesinde bir “aşk” sayısı tanımlanıyor. ‘limit aşk 0’a giderken sevgikare eksi kırgınlık artı iki özveri bölü katlanma’ fonksiyonunun çözüm kümesini; yatay eksende zamanın ve dikey eksende beklentilerin gerçekleşme düzeyinin bulunduğu ruhani koordinat düzleminde gösteriniz.

son deklanşör

hep yakınlarda olan odağım çook uzaklara gitti bugün. objektifim adeta balık gözüne dönüşüp geçmişten en güzel, en geniş kareleri getirdi.

bir ara öyle kareler geldi ki gözümün önüne taa en eskilerden.. insanlar gülümseyerek poz veriyor ve ben uzak bir köşede bacak kadar boyumla somurtarak bekliyorum flaş patlasın diye. ve patlıyor. sırtımda ilk çantamla, siyah önlüğümle, cebimde beyaz mendilim ve yakalığımla bekliyorum flaş patlasın diye. ve patlıyor. sonra fotoğraflar belirginleşiyor biraz daha; renk geliyor. ilk kravatımı, ilk ceketimi giydiğim, ilk aşık olduğum, aşkı çocukça yaşadığım senelerde arkadaşlarımla ilk "erkek" muhabbeti yaptığım günlerde yüzümde sivilcelerimle bekliyorum flaş patlasın diye. ve patlıyor. yatılı okuduğum ilk gecemde, sabahı yarı uykuyla ederken; bir kıza sevgimi ilk dile getirdiğim, daha doğrusu getiremediğim günde ter içinde bekliyorum flaş patlasın diye. ve patlıyor. ilk sevişmemi hatırlıyorum; ilk kez bir kızın bedenini keşfettiğimi, ilk gerçek aşkımı yaşarken elele bekliyoruz flaş patlasın diye. ve patlıyor. üniformayı bırakıp üniversiteye merhaba derken, kabak çiçeği gibi açılırken bekliyorum flaş patlasın diye. ve patlıyor. elimde bir çıkışla fakülteden ayrılırken yüzümdeki gururlu gülümsemeyle bekliyorum flaş patlasın diye. ve patlıyor son kez, film bitiyor.

içimde yeni açtığım o bomboş albümüme özenerek, sakınarak, buruşturmadan, korkuyla biraz da heyecanla gün be gün yerleştiriyorum hepsini. eski kirli albümleriyse bodrumumun en karanlık bölgesine hapsediyorum. gidince hafızamı balıklaştırıp, her gün için albümümden aldığım bir kare fotoğrafta, donmuş ama renkli, eski fakat canlı, olmuş fakat bitmemiş, gelmiş fakat geçmemiş o günlerimi yeniden yaşamak istiyorum.

hayat curcunası

bu hayat curcunası içinde avazın çıktığı kadar bağırsan ne fayda, cılız bi ıslık kalır sadece; ki yokluğun elinden tutmuşsan bi kere,bırakmaz da, sindirilirsin sessizce. tonların değişir; si minörden başlayarak do majore doğru ilerlersin. gün gelir sen de kendi sesini duymamaya başlarsın. kımratmazsın dudaklarını hatta. işte o zaman bu hayatın çatlak sesli yutucu melodisinde binlerce çatlak sesin arasında bir nota oluverirsin.

melodi

elimi tuşların üzerinde gezdiriyorum. tek tek bastım ama bulamadım sesini. küçük bir çocuğum ben, oyuncağımda yok senin notan; kaç oktavlık ki zaten.. hem sen hangi oktavdasın bilmiyorum ki.. hala annemin kollarında yaşıyor, çiçekli bahçemizin yollarında koşuyorum.

sığışmak

sığışamadık bu geceye seninle.
ben yıldız oldum senin güneş olacağın tuttu,
sen ay oldun benim gölge olasım..
bir türlü sığışamadın geceye benimle.
ne bana bakmak istedin,
ne de yakamozlarını verdin bana..

* virgül

virgül kararsızlığında bir hayat benim yaşadığım parantezler arasına sıkışıp kalmış.. sola baksam aç diyor sağa baksam kapa. paragraflarda eziliyorum ben. ne zaman bir cümle kurmaya kalksam ya da ne zaman bir cümle içinde geçsen, biliyorum gidişatını ve vazgeçiyorum hemen. hiç satırbaşlarım olamıyor benim ya da büyük harflerim. Ne başını hatırlıyorum cümlelerimin ne de sonunu görebiliyorum.. Bazen ne dediğimi bile unutuyorum, onbinlerce sözcükten oluşan tamlamalar kuruyorum farkında olmadan. kaçmak istiyorum, tırnak içine alıyorum kendimi ama nafile. sayfaları çevirdikçe eskiyorum gibi geliyor ama biliyorsun ki yok sonsuz bir defter...
sonuna yaklaşıyormuşum gibi geliyor herşeyin.

muhasebesel aşklar

bir demirbaştım ben ofisinde sayılmayı bekleyen.tek buluşmamız envanter sayımında gerçekleşirdi seninle.çünkü çoğu kez tozumu bile almazdın sen benim.gelen geçen insanlar hiç değilse bakıp geçerlerdi bana,oysa sen hiç bakmazdın bile.varlığım sana güven veriyordu biliyorum ama varlığımla yokluğum arasındaki çizginin eni giderek daralıyordu.sen de her insan gibi,garanti gördüklerini bir kenara atıyordun,tıpkı beni de attığın gibi..ama o envanter sayımlarında tekrar gelirdim aklına zor da olsa.bu zorlayıcılık hoşuma giderdi,nasıl gitmesindi ki,nasıl farkettirebilirdim kendimi sana başka,cansız bir demirbaştım çünkü ben!

yıl sonu yaklaşıyor.

senelik buluşmamız aynı zamanda yıldönümümüz bizim.

seni seviyorum.

* tut ki

tut ki ellerini kaldırdın havaya,güneşe doğru;

bulutları aldın avuçlarının arasına.

peki söyle bana,

değdi mi gökyüzüne hükmetmek kör olduğuna...?

sigara

parmaklarına değen sıcaklık artmaya başladıysa, sigaran bitmiş ve yenisini yakmanın zamanı gelmiş demektir.

piç

onu unutmak adına türlüsüyle beraber oldum. hem de zerre kadar aşık olmadan. hepsiyle kukla gibi oynadım, istediğim yere çektim hepsini. eskisi gibi fedakar olsaydım onlar da içime edip gideceklerdi eminim; o potansiyeli gördüm çünkü hepsinde.. herbirinin o fıldır fıldır bakan o bir çift gözü, her şeyi yaparım diyordu bana. hepsine engel oldum. onlar beni değil ben onları ağıma düşürdüm. ne istersem yaptılar, yaptırdım. hiçbiri gıkını çıkarmadı. ben üstlerine geldikçe onlar daha bir bağlandılar bana. daha çok istediler beni. oysa hep ulaşılamaz oldum ben onlar için. o yüzden yapıştılar bana kene gibi. yapışsınlar istedim. hem böyle olması lazımdı. sinsi olmam gerekti, güçlü ve kararlı. ne tek bir damla gözyaşı dökmeliydim ne de onları bir tahta oturtup bana hükmetmelerini sağlamalıydım. huyuma suyuma gitmelilerdi beni elde etmek için. gittiler de, beni elde ettiklerini de sandılar hatta. sandılar ama avuçlarını yaladılar. bir bir ittim hepsini. sırf canım istedi diye ittim. ardıma bile bakmadım hiçbirinde. sadece bencil oldum, bencil oldukça acı çekmediğimi gördüm. kendimden tiksindim. ruhuma kustum, yüzümü yıkadım geçti sonra. elimi vicdanıma koydum, vicdanımı bulamadım her zamanki yerinde. O'nun kahpe tenini hissettim elimi atınca. bedenime kustum, yüzümü ekşittim. ellerimi yıkadım geçti. küvete girdim, büzüştüm ve suyun içinde haykırdım. her ses dalgası derime işledi, yaralarımı kanattı, hapsetti benliğimi. hepsine gel dedim, hepsi geldi ama hep O vardı 3. kişi olarak. onlar bunu bilemedi. teketekiz sandılar, yanıldılar. bilselerdi giderlerdi. ama hiçbiri gitmedi. ya hepsi fark edemeyecek kadar aptaldı, ya da ben kaşarlanmış bir aktördüm. belki de kör kütük aşıktılar bana, kimbilir. ben değildim ki aşık falan ne yazar onlarınki. onlar neydi ki? bir figüran, bir yamak hatta daha da kötüsü bir ibrikçi. ya da kıçımı yalamak için sırada bekleyen çakaldı hepsi. banane. değilsiniz umrumda ve değildiniz de. elimi yıkadım, yüzümü yıkadım rahatladım her defasında. ne ellerim ne de yüzüm aşındı yıkanmaktan ama ne fayda ruhum kararmış benim. şimdi elimde kocaman bir hiç var.... demeyeceğim..elimde bir hiç yok. elimde bir piç var şimdi. kimden olduğu belli olmayan, herkesin ortak malı olmuş bir piç var. o hepinizin malı,ama benim değil. onu elime siz tutuşturdunuz. içimde bir volkan vardı. hepiniz acı çekmeye gönüllüydünüz, ben de hepinize püskürttüm lavları. neyin volkanıydı bilemediniz. ne zaman söneceğini de. korlar delik deşik etti herbirinizi ama doymadınız, doymadıkça püskürttüm hepinize. şimdi kalbimde bir volkan var. sönmüş bir volkan. ne siz varsınız ne benim volkanımdan lavlar püskürüyor artık. O hepinizde farklı yaralar açtı, siz benden sanıyorsunuz ama ben onun acısını sizlere kustum, siz varın benden bilin. öznesi nesnesi farklı ama yüklemi aynı sonuçta. içimdeki yangını söndürdünüz ya, o irinli lavları fışkırtan volkanımı durdurdunuz ya, bu bana yeter. elime bir piç verdiniz. ister tatlı bir anı, ister sövülesi bir mazi olsun sizin için. ben onu kucağımdan attım artık, siz de ne halt yerseniz yiyin onla.
sevmek...dilekolay..
bir düştümü ateşi içine, buruk tatlı bir tad alırsın, cız eder için, ellerin soğur, terlersin, gerilirsin, kıpır kıpır olursun, çeyiz sandığından çıkarırsın en saf duyguları, sararmış düşlerini ağartmaya uğraşırken bir zamanlar, apak çıkıverirler karşına.
gülümsersin, dudaklarında utangaç bir gülümseme dolanır, dilin damağına yapışır, susamışlığın aklına gelir, bir yudum kesmez kuruluğunu. esiri olmaya başlamışsındır yavaş yavaş. her gün bir yudum, bir yudum daha her gün. gitgide daha fazlasını istersin. gün gelir biter, bulamazsın.
beklersin. bir damla için feda edilmeye hazırdır herşey gözünde. o vermek istemez sana artık, ve sen farklı tatlar aramayı seçersin. bencilliğin bir köşededir çünkü kolayca etkisi altına alır seni.
ararsın, bulamazsın bir benzerini. ya damak tadın değişmiştir, ya da sen maymun iştahlısındır artık.
vazgeçersin.
sevmek...dilekolay..

tek hamlede silebilme şansı

içimden hepinizi tek bir hamlede silebilme şansım olsaydı eğer, "hiç düşünmeden yaparım" deyip ahmakça bir öfkeye kapılmaz; öyle hazırlıksız zamanınızı kollardım ki; işte o zaman "keşke" konusu dünlerinize ve "umut" konusu yarınlarınıza bir nefes kala yaklaştığınız ama bugünün hendeğinde yok olduğunuz ve bunu farkettiğiniz an olurdu.

küçük bir hayat istediğim

Küçük bir hayatım olsun istiyorum
Koynunda yatabilecek kadar sıcak;
Beni ısıttığın kadar soğuk.
Sarılabilecek kadar yumuşak;
Yumuşaklığın kadar sert.
Yorulmadan taşıyacak kadar hafif;
Toprağı ezdiğin kadar ağır.
Tebessüm ettirecek kadar neşeli;
Gülüşün kadar üzgün.
Herşeyden olsun kararınca.
Dolu dolu yaşatacak kadar kısa;
Keşke dedirtmeyecek kadar uzun olsun.
Yolun sonuna geldiğim gün;
Arkamdan ağlanmayacak kadar yalnız,
Arkandan ağlamayacak kadar güçlü olmak istiyorum.

* üç noktalı cümleler

bugün üç noktalı cümleler kuruyorum... tıpkı şimdi olduğu gibi...ne tek nokta koyup sonlandırabiliyorum, ne de iki noktayla arada derede bırakıyorum... bir üç noktalı cümlenin keşkeleri gizli içimde; kararsız yüklemi, kırık öznesi..

kucaklamak dünyayı

şimdi ellerimi açıp yüzükoyun uzansam yere, dünyayı kucaklamış olur muyum ben?

peki ya sırt üstü uzansam yere,kaldırır mı dünya ağırlığımı...

son sabah ezanı

işte o ses.
onca müslümanı çağırıyor ibadete. katılıyorlar ya da katılmıyorlar bu çağrıya. bazıları sadece oturup dinliyor, müziğine kulak veriyor, ne dediğini bile umursamıyor: benim gibi.

dinlerken ne günahlarımın ne de sevaplarımın azlığından ya da çokluğundan endişe duyuyorum ne de bugün allah için ne yapmışım diye sorguluyorum kendimi. tek düşündüğüm eryaman'daki imamın ezanı hakkını vererek ve o melodinin derinliğini hissettirerek okuması, en önemlisi bunları hissetmem için müslüman olmanın yahut ezanın sözlerini dahi bilmeye gerek olmaması.dinlerken o derinliğin huzurlu mayhoşluğunda kaybolmamı sağlaması için sadece kulaklarımı dikmem yeter..sadece..
işte o ses.
sabah ezanı.
duymayagöreyim o sesi, hemen gözlerim dolar. o farklı bir makamdan okunur normalinden. daha içlidir, daha yakar içini insanın. geçen güne yakılmış bir ağıt belki de insanlar uykudayken onlara hissettirmeden, kendinle başbaşayken doyasıya ama sessizce dökülmüş bir damla gözyaşıdır. günden önceki son yakarıştır, yeni günün acıklı çağrısıdır. özlem, akabinde turuncu bir şafakla son bulur, camilerin ışıkları sönmeye başlar. ve hayat kaldığı yerden değil, olduğu gibi devam eder durmadan.

sabah ezanı.

işte o ses uğurladı benim dayımı meleklerin yanına. 23 Ağustos 2003, sabah 5:30 suları.. işte o acı ses aldı götürdü benden; ve onu seven diğerlerinden.. meğer onun özlemiymiş bu ezan sesi. ne kadar da istemiş "yeni" bir günü.. yarasız beresiz, kansersiz, irinsiz, acısız..

meğer vuslatmış o ezan sesi..sonsuzluğun ferahlığının vuslatı..
*
gitmeden önce sadece sen acı çekiyordun. gittin ve acılarını arkandakilere bıraktın dayıcım, öyle olsun...sen çekeceğine bizler çekelim acılarını, sen iyi ol yeter ki.

dayım'a

ve şimdi duruluyor denizim şu melodiden sonra. günün onca inişiyle çıkışıyla ala bora olmuş, akşamında seninle buluşmamızla son raddeye kadar kabarmış bu deniz, şimdi şarkısıyla usul usul ninni söylüyor ruhuma.yorgun ve bitiktin sen mezara girdiğinde. görmedim ama gülümsüyormuşsun öldüğünde. yine aynı gülümsemeyle girmişsin mezara. neydi seni gülümseten hiç bilemedim ama hep kendime yordum ben. belki de bundan sonra aramıza hastalığının girmesinden kurtulup, en sağlıklı halinle hayalimize hiçbir kaygı duymadan acısız, yarasız beresiz girebileceğini bildiğin için kimbilir.. ama gülümsemişsin sen.. göremedim.. o kadar acıyla geçirdiğin o uzun dönemden sonra hiç değilse o halini görmek isterdim. yorgun ve bitkin bedeninde gülümseyen bir çift dudak görmek.. karda açan kardelen gibi.. bir günlük.. belki de bir anlık.. ama göremedim. keşke görseydim..bugün mezarına gittik. ne kadar susamışsın dayıcım.. onca suyu döktük sana, bana mısın demedin hiç.. ihmal de etmezdik seni gerçi ama bu sıcaklar yerin üstündekileri kadar altındakileri de bezdirmiş görülen o ki. diktiğimiz o küçücük pelit de hemen yapraklarını büzüvermiş ama kurumamış inatla. biliyorum, sen o doyumsuz muhabbetinle ona susuzluğunu da unutturmuşsundur.su dökerken biraz çamur sıçradı etrafına. elimle sildim ama sıvaştı biraz yine. senin de hep benim gibi yapılan bir işin tam olmasını istediğini bildiğim için hemen sildim o çamuru ıslak mendille. o soğuk mermere renk geldi biraz sanki mendilin kokusuyla.. ama ne yazar.. senin kokun olmadan.. sen olmadan.. penceresiz bir odada yakılan florasan gibi..güneşsiz..geçen sünnet kasetimi buldum evde. vhs.. gittim çektirdim hemen cd'ye. tam güzel güzel seyrederken sen çıkıverdin.. çıkıverdin ve öylece kalıverdin. film kaydı ama seninle benim olduğumuz o kare donuverdi gözümde.. cd döndü, görüntü devam etti, ben o karede kalakaldım senin olduğun başka karelere kadar. sonra diğer kare geldi, dondu. aktı görüntü ama ben bu sefer de o karede kalakaldım..fotoğraflar,senin olduğun bir kaç tören cd'si,yazdıklarından aklımda kalanlar...bir de "Göksu sana emanet" vasiyetin var elimde.bugün bunları kucağımda getirdim sana.hepsine gözüm gibi baktığımı gör diye.gözüm gibi. gözümün içi gibi.gözlerinin içi gibi....rahat uyu.Can.

dehliz

bir dehlizde yürüyorum şimdi. önüm arkam sağım solum sobecilik oynuyorum bir yandan. bir ışık zerreceği görsem bağıracağım "sobe" diye ama hiç göremeyeceğim biliyorum. belki ilerde, belki hiç, ama şimdi değil. bir dakika..daha önce de geçmiştim buralardan sanki. bu karanlık hiç de yabancı değil bana çünkü. yine o siyah, yine o sessizlik. ayaklarım aynı sesi çıkarıyor yürürken. geçtiğim yol aynı. bu sefer önüm arkam sağım solum sobecilik oynuyorum farklı olarak. tek başıma da olsa oynuyorum. birinizi sobelemek için bile olsa ayakta duruyorum. durabiliyorum. bu son dehlizim değil, bunun gibi nice dehlizlerde yürüyeceğim ben daha, biliyorum. fakat herbirinde daha rahat atacağım adımlarımı. izlerim yol gösterecek bana. çarpmayacağım duvarlara, duvarlar kıskanıp bana çarpmaya çalışacaklar. ama ben yine yürüyeceğim yılmadan..o ışığı görene kadar.ışığa çıktığım gün muhtemelen siz beni çepeçevre sardığınız için benden erken davranıp sobeleyeceksiniz beni ve ben seve seve ebe olacağım sonsuza kadar. çünkü gözlerimi yumsam da, aydınlığı göreceğim göz kapaklarımda.

ters yüz

Gök doldu, bıraktı gözyaşlarını yeryüzüne. Hayata dimdik duran suretim, Düştü küçücük bir su birikintisine. Olan oldu bir kere, Şimdi aşkols...